"Bir ülkenin kıvrımlarını en iyi bisikletle öğrenirsiniz. Tepeleri inerken ve çıkarken pedal çevirip terinizi akıttığınız için, onları olduğu gibi hatırlarsınız. Oysa bir motorlu araçla giderken sadece yüksek tepelerin farkına varabilirsiniz. Dolayısıyla üzerinde geçtiğiniz toprakları bisikletle olduğu kadar iyi hatırlayamazsınız.”
En az iki tane çok dik rampayı aşarak ulaştığım güzellik...
Son birkaç ayda keşfettiğim yolların, tarlaların, kuytu köşe sahillerin, patikaların sayısı yok. Keşfetmenin heyecanı doyumsuz, hele de güneş doğar doğmaz, daha kimseler ortalarda yokken çıktığım sabah sürüşlerinin hazzını anlatamam ama vazgeçemeyeceğin tek şey ne derseniz, günün hangi saati olursa olsun, kendimi bir rampadan aşağı bırakmış giderken yüzüme çarpan rüzgardır derim. Onun içine sığan duygularda yaşamın parıltısı gizli. İhtiyacın olan ne varsa o anlarda alıyorsun: haz, mutluluk, neşe, özgürlük, mis kokular, uçuşan saçlar, terlemiş vücudu rahatlatan serinlik... "Rüzgarla yeniden tanışmış gibiyim" yazmıştım defterime bu duyguyu bu kadar yoğun hissettiğim ilk gün. O yüzden de benim yeşil jantlıya Rüzgar der oldum son günlerde. Bir isim takma sevdalısı değilken üstelik. Hem onunla da yeni tanışmadım mı zaten? Sadece iki aydır beraberiz.
Çok sevdiğim sabah sürüşlerinden biri... Mayıs ayından...
Sıkıntılı günlerim oldu son dönemlerde. Bisikletle pedal çevire çevire gönderiyoruz sıkıntıların her birini. Nasıl iyi geliyor, nasıl tamir ediyor anlatamam. Boşa dememiş James E. Starrs "Bisiklet, melankoliyle ters orantılıdır" diye. En azından üzerindeyken kesinlikle öyle.
Fazla söze gerek yok, altı yılı aşkın bir mazisi olan eski blog Bir Dilim Sohbet yerine bisikletle ilgili notlar tutabilmek için böyle de bir blog açmak istedi canım. Kelâmı bol ola!